Hep daha iyiye doğru yol alma çabası, bazı zamanlar beyhude kalır. Gittikçe hüzne, esarete ve sefalete varılır. Hayatın matematiği, insan aklının uzağında toplanıp çıkarılırken, eksilen ve bölünen bir ömürle çarpılıp yalnız kalır insan. İsabet aramak, tesadüflere yelken açmak, çıkmaz sokaklardan kaçmak, bir çaba ve bunun sonucu yine bir akşam duvarlara bakakalmak.
Hayatı yol eylesek, yoldan çıkmayı da göze alıp yolcu olsak, belki bir şeyler değişir diye bir hatırlama, vardırabilir insanı gitmek istediği yere. Bir de belki bir şeyler değişir diye bir unutma, kaçırabilir insanı varmak istemediği bir yerlerden. Göze almak denir, yola çıkmak için ve yolcu olmak için.
Çorak bir yalnızlık içinde debelenirken, etraf bir çöl ve manzaralar hep birer serap. Umut gibi bir taş arayıp, atılacak bir yer bulamamak gibi bir çaresizlik. Derdest edilmiş gibi çöreklenmiş bir tutukluk. Uyuşukluk da denilebilir, uymayan hiçbir şeye, uyumsuz kalmayı her daim başarma kabiliyeti. Kuşatılmak kalınan yerde, ablukayı görüp haykıramamak. İnsan ve dünya bazen kendini aynada öyle görür.
İnsan dermanını aradığı yerden başka bir dert edinip dönebilir. Dermanı boş verip, sağlığa ve mutluluğa el sallayabilir günün herhangi bir saatinde. Vazgeçmek önceki hayatın beklentilerinden ve gelecek sevinçlerinden; her insanın başına gelebilir çünkü yalnız doğan insan yalnız ölmeyi de göze aldığını bir sır gibi kendinde saklar.
Geriye dönüp bakıldığında, arşınlanan sokaklar, hemhal olunan dostlar, beter eden aşklar, bertaraf eden kararlar, kanıksamalar gırla insanın peşinden gelip durduğu yerde yeniden hortlatandır. Onlarla yaşamak, onlarsız yürüdüğünü fark edip anımsamalar sürüklüyor bir şekilde ve yürünüyor yeniden. Kaybetmenin kalıbı çünkü her daim genişlemeye açıktır, her şekilde insan o oyukta kendine yer bulabilendir. Mahir insan, dünyanın başına bela olmaya adaydır ve birçok isim ile anılandır.
Dünyaya bir pencereden bakabilen bir insanın çıkmak için tek bir kapısı vardır. Anahtarı kimdedir ya da nerededir bilinmez. Dünyaya penceresini kapatanın kapısı da yoktur. Mevsim yok, kar, yağmur, rüzgâr, güneş, bir kuş bile yok. Dünyanın penceresinden atlayan var bir de, her yer kapı olur işte. Bir pencereden kurtulup birçok pencerenin camını kırabilir. İnsandır ve yaptıklarıyla yok olmaya mahkûm olandır.
Anlamını kaybetmiş bir sözü yeniden yazmaya başlamak, ona yeni bir ev yani yepyeni bir anlam bulup o anlamla okumak, dünyaya ses vermek yeni bir çağrışımla. Belki de anlamından sıkılan bir söze yeni bir yurt ararken insan kendine de yurt bulur. O halde sözlerin de bir haritası var, anlamların da sıkılma hakkı var. Bunu düşünüp sözsüz ve anlamsız kalmak tuzağı da her daim bir gölge gibi gelir peşimizden.
Biten bir şeylerin serinliği, yeniden başlayan bir şeylerin heyecanı aynı anın içinde kendini saklayabilir. Pusu veya sürpriz, herhangi biri çıkabilir aniden ve her şey bir anda yerle bir olabilir. Sonların başlangıçlara yakınlığı, başlangıçların sonlara ıslık çalması bundan. Tehlike ve tertip durmadan kendini yoklar ve sayıklar yani özler ve nefret eder.
Sıradanlığın gizemi ve kaosun sürüklediği belirli ya da belirsiz bir zamandan sonra her şey cazibesinden kovulur. Yakışmaz artık sıradanlık ya da sıradansızlık, benzeşir birbirine ve eskileri temize çekebilecek cesareti bulur.
Dünya bahşeden ve bağışlayandır ama bağlayandır. İnsan iplerini koparır ve bir gün hepsini tek tek acımadan unutur yani yaşanmışlığına bağışlar. İnsan bağdır, bağlar ve bağımsızlığı tetikler. Kaçmak bu yüzden kuvvetli, bu kadar kudretli.
Durumumuz ayan beyan her şeye ve herkese amadedir; bu umutsuzluk her umuda gebedir. Saklayan ve sakınan neyimiz varsa sere serpe mahsus mahaldir. Halimiz hayalimizden beterdir, hayalimiz halimizden nefret edendir. Biri bir gün diğerini ya kovar ya da kovalar, hayat hepi topu bu kadardır, buncadır.
Haftanın kitap önerisi: İtalo Calvino, Jaguar-Güneş Altında / Çeviren: Kemal Atakay, Yapı Kredi Yayınları